'Mekân veya Yer, çeşitli yaklaşımlarca
farklı ele alınmakla beraber geniş bir çerçeve ile 'insanı çevreden belli bir
ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk' ve
'sınırları gözlemci(ler) tarafından algılanabilen uzay parçası' olarak
tanımlanabilir.'(Hasol, D (1975) Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayınları,
İstanbul).
İnsan,varoluşundan beri korunma
içgüdüsü,aitlik hissetme,yer edinme-barınma arzusu ile doludur.Bu arzu onu
çevresinden izole edecek,koruyacak bir yer-mekan aramaya itmiştir.Bu mekan
olgusu her zaman somut,sınırları görsel anlamda belli olan bir yer
olmamıştır.Mekan,kişinin oluşturduğu bir boşluk tasarımı da olabilir.Ama bu
boşluk,zamanda süreklilik ve algılanabilirlik sahibidir.Bence mekanı asıl mekan
yapan bütün duyuları harekete geçirmesidir.Sadece görme duyusuyla algılanan son
derece iyi tasarlanmış bir mekan bile asla bireyin istediği hazza ulaşmasını
sağlayamaz.Bu yüzden ses,doku,ışık,renk,hava gibi unsurlar göz ardı
edilmemelidir.Bahsedilen mekanın bir tasarım ürünü olması asla şart
değildir,aksine,kişinin asıl kendiyle bağdaştırdığı 'gerçekçi' mekanlar onun
kendi yarattığı,mekansallaştırdığı yerlerdir.Çünkü kişiyi ondan daha iyi
tanıyabilecek,o an yaşadığı arzuları yerine getirebilecek sadece yine
kendisidir.İyi tasarlanmış barlarla dolu bir sokakta insanların o mekanlara
oturmayıp,kaldırımda kendilerine yer edinip,sadece o noktayı benimseyip
mekansallaştırmaları bundandır.
Mekanların tasarımlarında bağlam her zaman
güçlü bir etken olmuştur.Üniversitelerin tasarım bölümlerinde de sürekli
vurgulanan kullanıcı profili de büyük bir etkendir.Çünkü tasarım doğrudan
insanla ilişkilidir.Tabii ki kullanıcı yani insan faktörü göz ardı edilemez,
ancak işin içine ''insan'' etkeni girince o zaman kullanıcının sınırlarını
belirlemek de zorlaşır.
İnsanlar
en temel mekansal ihtiyaçlarını tasarlanan her düzlemde
gerçekleştiriler.Örneğin; görsellerde olduğu gibi bir evsiz; Mecidiyeköy'de
asıl fonksiyonu durakta bekleyen insanların oturması için olan düzlemi yatma
fonksiyonu için kullanıyor,ya da herhangi bir oturma elemanı tasarlanmamasına
rağmen çiftler o mekanda oturup sosyalleşiyorlar.Hatta tam karşılarında sadece
bir inşaat vardır,ama insan için onun o an ki duygularını harekete geçiren her
görsel izlenmeye değerdir.Peki bu yeşil alanın mekansal kimliğini tasarımcısı
mı yoksa orada oturan çiftler mi belirlemiştir?İşte bu, insanların alanları
mekansallaştırmasıdır.Bir diğer şekilde söylemek gerekirse zaten var olan
mekanı en ufak insani fonksiyonlarını gerçekleştirerek mekanı gerçekten
tanımlarlar.Örneğin;yukarıda sol en üstteki görselde Taksim meydanındaki anıt
ve çevresindeki yeşili dış etkenlerken koruma amaçlı korkuluklar inşa
edilmiştir.Ancak insanlar o koruma amaçlı olan korkulukları oturma elemanı ,
sadece görsel amaçlı (tasarımcısı tarafından üstüne basılması istenilmeyen)
yeşil alanı da yatma,uzama,dinlenme
mekanı olarak tanımlamıştır,yani mekansallaştırmışdır.
Düzenleyen:Tuğçe Gökçen,Baycan Göktaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder