13 Kasım 2013 Çarşamba


Görme duyusu diğer tüm duyularımızın üstündedir.Bunun sebebi insan beyninin gördüğü şeye güvenme olasılığı daha fazladır.Hatta Güneş'in fiziksel olarak batmadığını bile bile ''Güneş battı'' deriz çünkü o an Güneş gözümüze batıyor gibi görünür ve bunu dile getiririz.Tasarlanan bir mekanda da genelde bu insan gözünün üstünlüğünü göz önüne alarak bir çok tasarım ürünü üretilir hatta bir tasarım akımı oluşabilir bu görsellerden.Ancak bazen bu görseller tesadüfen tasarım ürünü olarak ortaya çıkar.Ancak bu tesadüfi görseller isimlendirilmemişlerdir.Örneğin;en üstteki görselde Kasımpaşa'da bir binanın cephesine reklam asılmıştır,ancak yaz güneşinin ışıklarıyla o cephe tamamen parlayan asıl fonksiyonu olan reklam görselini ortadan kaldırarak, ışıldayan bir cephe görünümü almıştır.Ya da sol alt köşedeki görselde,Gümüşsuyu'ndaki sokak lambaları ,ağaçların gölgelerini yaya yollarına çizilmiş bir desen gibi yansıtır.Bu ''tesadüfi'' görsel tasarımlar belki de değişken olması sebebiyle çok isimlendirilmez ya da tanımlanmaz, çünkü belli bir 'an' ın içinde görebiliriz.Buna rağmen bu tasarımların tesadüfi olması, düşünülmüş olmasından çok daha heyecan vericidir çünkü o kare  sürekli aynı görsellerin, yapıların, kıyafetlerin  gözümüze sokulduğu şehirlerde bu görselleri yakalamak,şehrin bize sunduğu tasarımlardır.Sağ alt görselde bir bina inşaasını örtmek amaçlı OSB ( oriented strand boards) malzemesiyle kaplanmıştır.Fakat bina bittiğinde muhtemelen yanındaki cam ve alüminyum cepheler gibi şehrin ''standart'' bir ofis binalarına benzeyecektir.Oysa ki bu halde sanki deneysel mimarlığa katkıda bulunan bir mimari görseli ifade ediyor, ancak bu da tıpkı diğer görseller gibi geçiçi,tesadüfen oluşmuş bir ''tesadüfi mimari tasarım ögesidir''.


Düzenleyen:Baycan Göktaş,Tuğçe Gökçen

MEKANSALLAŞTIRMAK




'Mekân veya Yer, çeşitli yaklaşımlarca farklı ele alınmakla beraber geniş bir çerçeve ile 'insanı çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk' ve 'sınırları gözlemci(ler) tarafından algılanabilen uzay parçası' olarak tanımlanabilir.'(Hasol, D (1975) Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayınları, İstanbul).
İnsan,varoluşundan beri korunma içgüdüsü,aitlik hissetme,yer edinme-barınma arzusu ile doludur.Bu arzu onu çevresinden izole edecek,koruyacak bir yer-mekan aramaya itmiştir.Bu mekan olgusu her zaman somut,sınırları görsel anlamda belli olan bir yer olmamıştır.Mekan,kişinin oluşturduğu bir boşluk tasarımı da olabilir.Ama bu boşluk,zamanda süreklilik ve algılanabilirlik sahibidir.Bence mekanı asıl mekan yapan bütün duyuları harekete geçirmesidir.Sadece görme duyusuyla algılanan son derece iyi tasarlanmış bir mekan bile asla bireyin istediği hazza ulaşmasını sağlayamaz.Bu yüzden ses,doku,ışık,renk,hava gibi unsurlar göz ardı edilmemelidir.Bahsedilen mekanın bir tasarım ürünü olması asla şart değildir,aksine,kişinin asıl kendiyle bağdaştırdığı 'gerçekçi' mekanlar onun kendi yarattığı,mekansallaştırdığı yerlerdir.Çünkü kişiyi ondan daha iyi tanıyabilecek,o an yaşadığı arzuları yerine getirebilecek sadece yine kendisidir.İyi tasarlanmış barlarla dolu bir sokakta insanların o mekanlara oturmayıp,kaldırımda kendilerine yer edinip,sadece o noktayı benimseyip mekansallaştırmaları bundandır.
Mekanların tasarımlarında bağlam her zaman güçlü bir etken olmuştur.Üniversitelerin tasarım bölümlerinde de sürekli vurgulanan kullanıcı profili de büyük bir etkendir.Çünkü tasarım doğrudan insanla ilişkilidir.Tabii ki kullanıcı yani insan faktörü göz ardı edilemez, ancak işin içine ''insan'' etkeni girince o zaman kullanıcının sınırlarını belirlemek de zorlaşır.
İnsanlar  en temel mekansal ihtiyaçlarını tasarlanan her düzlemde gerçekleştiriler.Örneğin; görsellerde olduğu gibi bir evsiz; Mecidiyeköy'de asıl fonksiyonu durakta bekleyen insanların oturması için olan düzlemi yatma fonksiyonu için kullanıyor,ya da herhangi bir oturma elemanı tasarlanmamasına rağmen çiftler o mekanda oturup sosyalleşiyorlar.Hatta tam karşılarında sadece bir inşaat vardır,ama insan için onun o an ki duygularını harekete geçiren her görsel izlenmeye değerdir.Peki bu yeşil alanın mekansal kimliğini tasarımcısı mı yoksa orada oturan çiftler mi belirlemiştir?İşte bu, insanların alanları mekansallaştırmasıdır.Bir diğer şekilde söylemek gerekirse zaten var olan mekanı en ufak insani fonksiyonlarını gerçekleştirerek mekanı gerçekten tanımlarlar.Örneğin;yukarıda sol en üstteki görselde Taksim meydanındaki anıt ve çevresindeki yeşili dış etkenlerken koruma amaçlı korkuluklar inşa edilmiştir.Ancak insanlar o koruma amaçlı olan korkulukları oturma elemanı , sadece görsel amaçlı (tasarımcısı tarafından üstüne basılması istenilmeyen) yeşil alanı da yatma,uzama,dinlenme  mekanı olarak tanımlamıştır,yani mekansallaştırmışdır.



Düzenleyen:Tuğçe Gökçen,Baycan Göktaş